Varoluşçu Analiz ve Logoterapi
Logoterapi logos ve terapi sözcüklerinin bileşiminden oluşmaktadır. Anlama ilişkin iradenin, zevke veya hazza ilişkin iradeden daha temel olduğunu savunan Frankl; logoterapi ve varoluşsal analizi 1930'larda Freud ve Adler'in görüşlerine tepki olarak geliştirmiştir. Çünkü kişinin en temel kaygısı haz peşinde koşmaktan çok anlamdır.
Yaşam ve bilinç bir aradadır, ayrılmaz bir bütündür. Başka bir ifadeyle, her türlü sıkıntının temelinde insanın anlam bulamaması, anlam boşluğuna düşmesi yatmaktadır. Logoterapinin en temel hedefi; yaşam koşulları her ne olursa olsun insanların anlam arama çabalarına yardımcı olmak ve onları anlamlı, sorumlu bir yaşam için gereken güçle donanım sahibi olmasını sağlamaktır. Çünkü insan davranışlarını yönlendiren temel güdü, yaşamda anlam arayışıdır. Frankl'a göre yaşamın anlamı insandan insana, günden güne, saatten saate farklılık göstermektedir. Önemli olan genelde yaşamın anlamı değil, daha çok belli bir zaman diliminde insan yaşamının özel anlamıdır. Bu anlam ise, bireyin kendisi tarafından bulunabilir. Ayrıca insan kendi idealleri ve değerleri için yaşar. Gerekirse de kendi idealleri ve değerleri için ölür. Logoterapi, bireyin yaşamının anlam bulmasına odaklanır. İnsanlar uğruna yaşamaya değecek bir amaç ve anlam ararlar.
Yaşamlarında anlamsızlık duygusu ağır basan bireyler, uğruna yaşamaya değer bir anlam bulamadıklarından, iç dünyalarında varoluşsal boşluk içindedirler. Frankl, varoluşsal boşluğu 20. yüzyılın en yaygın sorunu olarak görmektedir. Varoluşsal boşluk, can sıkıntısı durumunda dışa yansımaktadır. Yani varoluşsal boşluk; can sıkıntısı, durgunluk ve boşluk duygusu olarak yaşanmaktadır. İnsanın anlam arayışı engellendiğinde “varoluşsal engelleme” ortaya çıkmaktadır. Varoluşun engellenmesi ise nevroza neden olur. Altında anlam arayışının engellenmesinin yatmakta olduğu nevrozlar, kişide çatışma yaratır. Ama çatışma her zaman için olumsuz değerlendirilmemelidir, normal ve sağlıklı bir süreçtir. Acı çekmek her zaman için patolojik bir olgu değildir. Frankl'a göre acı, yaşama anlam katan bir durumdur ve eğer acıdan kaçınmak mümkün değil ise, acıyı yaşamın bir parçası olarak görmek, acının içinden geçmek, insanları intihardan kurtarabilir ve direnç kazandırabilir. Acı nevrotik bir semptom olmaktan çok varoluşsal engellenmeden kaynaklanıyorsa, kişiyi insanca bir başarıya da götürebilir. Bir insanın yaşamın yaşamaya değip değmediğine ilişkin kaygısı, hatta umutsuzluğu, varoluşsal bir bunaltıya yol açabilir. Ama kesinlikle bu durum bir ruh hastalığı değildir.
Terapistin görevi, varoluşsal gelişim ve gelişme krizi boyunca kişiye yol göstermektir. Frankl, insanın yaşamda anlam arayışının içsel bir gerilim yarattığını ve bu içsel gerilimin psikolojik sağlığın ön koşulu olduğunu ileri sürmektedir. Çünkü bir insanın, en ağır şartlarda bile yaşamını sürdürebilmesinin yolu, yaşamına bir anlam katabilmesine bağlıdır. Geleceğe yönelik hedefleri ve yerine getirilmesi gereken hayalleri olanlar, her gecenin bir sabahı vardır mantığıyla, hayatta kalmayı başarabilir ve hayattan haz alabilirler. Aslında, insanın ihtiyaç duyduğu şey, gerilimsiz bir durum değil, daha çok uğruna çaba göstermeye değen bir hedef ve özgürce seçilen bir amaç için mücadele etmektir.
Anlam, özgürlük, sorumluluk, varoluş, sevgi, acı, geçmişe değil şimdiye ve geleceğe odaklanma logoterapinin temel kavramlarıdır. İnsanı kurtaran ve yaralarını saran tek şey sevgidir. İnsan özgürdür. Bir şeyi kabul ya da reddetme seçimine sahiptir. Logoterapide insan olmak sorumlu olmak demektir. İyilik, doğruluk, doğayı sevmek ve insanı sevmek, yaşama anlam katan önemli değişkenlerdir. Frankl, insan kişiliğini kavramanın tek yolu olarak sevgiyi görmekte ve insanın sevmediği sürece, başka insanlarının özünün farkına varamayacağını ifade etmektedir.
Kişi yaşamın anlamını 3 farklı yoldan bulabilir. Bunlar;
— bir eser yaratarak ya da bir iş yaparak,
— bir insanla etkileşime girerek ya da bir şey yaşayarak ve
— kaçınılmaz olanacı durumuna karşı bir tavır geliştirerek, şeklinde sıralanabilir.
Logoterapi, terapi sürecinde problemli bireyin kendi varoluş sorumluluğunun tam olarak farkına varmasını sağlamaya çalışır. Çünkü kişi neye karşı, neden ya da kime karşı sorumlu olduğunu, kendisi farkına vararak görmelidir.